12.19.2010

YÜREĞİNİ KOYARSIN


Bildiğin çok şey vardır düşündüğün de ama sonunda hayallerin kadar yaşarsın..
Durup etrafına baktığında herkes ordadır ama aslında hiç kimse yoktur,aslında seni yoran beklentilerini bitirirken ,sen yapacaksın yalnızsını kendine anlatmaktır.Tek yanlışın bütün doğruları götürdüğü zamanlarda bunu kendine anlatamadığın zamanlardır.. Anladığında;

Artık bazı şeylerin farkındasındır ve düşündüklerini yapmak isterken bir başka sen olursun..Düşündüğün hayal,gideceğin yol ve sen ordasındır bu kez gerçekleri görürken,yapabileceğinden fazlasını hayal etsen de kendinin farkındasındır..Tek düşüncen ne kadar istediğindir,ya başlamazsın ya da inanır başarırsın.Aklının yetmediği o zamanlarda inandığın tek güç yüreğindedir.

Başardığında neden bu kadar sevindiğini insanlar merak etse de gerçeği bir tek sen bilirsin, çünkü bazen;

Yüreğini koyarsın…

12.08.2010

ZAMAN BEKLEMEZ


Zaman gecikmez beklemezsin yada zaman geçer yaşarken farkında olamazsın...

Gelse de yaşasam, hiç geçmese, bitse de gitsem demeye alışılmışlık vardır üzerinde eskiden kalma.Onu bekleyeceğin yerde yakalayamazsın ya o gitmiştir yada sen geç kalmışsındır.Yakaladığın anlarda da kapıldığın etki durup düşünmekten alıkoyar,kimi değerlerin farkına varmaktan yoksun olursun oysa böyle olmayacaktı uygun mekanda zamanla buluşman…

Senin olmayan her zamanın bir hayalini kurarsın, yaşarken gelmesini beklediğin o zamanlar farkında olmadan hayatına başka bir anlam daha katar.Belirlediğin zamanlar kurduğun hayallerin büyüklüğüne küçük gelir,bazen de küçük hayaller için zaman senindir.Bir şeylere çare dense de çarenin o değil sen olduğunu gösteren de yine zamandır sana…

Öyle akıp gitmesi senin için çokta önemli değildir ,yaşadığın şeylerin ne kadar anlamlı olduğunu gördüğünde fark edersin.Bitirdiğin her günün sonundaki anlamlı yaşanmışlıklar ve mutlu bir gülümseme zaman için her şeyi anlatır.Ama herkesin bildiği bir gerçek vardır inanmak istemesen de bilirsin…

Zaman asla beklemez…

11.27.2010

BIRAK DAĞINIK KALSIN


Bu kez farklı olsun,bırak bu kez de olması gerektiği gibi olmasın..

Bazı şeyler değişmez bazen o kadar çok şey aynıdır ki konuşurken sözcükler kısılıverir,ne diyeceğini bilmediğin anlarda cümleleri bağlayamazsın… Sözlerin bittiği yerlerde kalmadan devam edersin, oluruna bırakırken.Konuşman gereken o kadar çok şey varken,inatla sabredip devam edersin..Halsiz, hissiz olursun, insafını kapattığın kapılar ardında bıraktığında boş yere kızarsın, farkındasındır kendinin, fazlasını isterken…

Boş ver alışılmış olmasın der en sevdiğin oyunu oynamak istemezsin, bilmediğin oyunları öğrenirsin, tıpkı korkarak olmazı denerken zor olsa da kazanmayı öğrendiğin gibi… Aynı başlar aynı biter bazen inandığın o masallar ama hiç dinlemekten usanmazsın,kendine yalanlar söyler,yaşadıklarına uzak olursun.Bu kez öyle olmasın, inandığın gibi değil istediğin gibi olsun…Bu kez farklı olsun ;

Bırak dağınık kalsın...

11.23.2010

İÇİMİZDEKİ YOLCULUK


Kendi yolculuğumuzun resmini çizeriz gerçek renkleri kullanırken…Her şeyi dışarıda ararken kendi içimizdeki benin farkından habersiz hayatı bu kadar zannederek,yaşarız..

Ne için dünyada olduğumuzu bilmeden sınırlar çizeriz sonsuzluk içinde olduğumuzu bilmeksizin okullar okur,çalışır,gezer,arkadaşlıklar kurarız korkularımız bizi yönetirken..Kendimizi sorgularız hafiften kaçar geriliriz ama hep önümüze bakarız merak ve keyifle izleriz..Kendimizi hiç tanımadığımız gerçekleri görürken yaşadıklarımızı neden yaşadığımızı anlarız…
Giderken unutmayı,dönerken bulmayı olduğundan fazlasını istesek de bütün meraklarımız kendimiz üzerinedir…Ne varsa hayata dair bir yerlerde ararız,her şeyi kendi içimizde bulduğumuzda gidilen yol mu,yoksa zamanda yolculuklara verdiğimiz anlam mı yanlış,anlayamayız yada anlamak istemeyiz…

Bazen mutlu olmak için yollar çizer yolculuklar yaparız,yolun sonunu görmeden başladığımız yeri unuturuz…Hayatın üzerine koyarak yaşamayı,kat ederek gitmeyi yeğlesek de her son bir başlangıç olur bizde...

Düşünerek bitmeyen o yollar ve yolculuğun ta kendisi;içimizdeki ben…

11.15.2010

FARKLI PENCERELERDEN BAKMAK


Hayata farklı pencerelerden baktığımda yaşadığım hayatın bir çok andan oluştuğunu gördüğümdü beni inandığım masallardan vazgeçiren..Yaşarken uzun olduğunu bildiğim hayatın aslında küçük anlardan oluştuğunu ve bu anlara farklı pencerelerden baktığımda farklı anlamlar verdiğimi gördüm...

Her defasında farklı bir sahne farklı bir roldeymişim ve aynı kişiler,aynı nesneler farklı dekorlardaki anlık senaryolarımda sahneyi tamamlamışlar..Ne olacağıma hep ben karar vermişim ama her nedense hep kendim olmuşum…

Seçimler yapmışım her seçimin bir kaybediş ve her tercihin bir vazgeçiş olduğunu bilmekten habersiz..Ama neyin değerli olduğunun kararını yine ben vermişim ve bu yüzden kaybetmemişim...

Yaşamaya değer anları paylaşacağımız sahnelerde kimlerle hangi anı yaşayacağımıza karar verirken,öyle seçimler yapmalıyız ki bütün pencerelerdeki görüntüsü aynı olsun hayattın…

Hayata hiç farklı pencerelerden baktınız mı?

9.26.2010

ANI YAŞAMAK


Daha önce hiç düşündünüz mü..? Anı yaşamayı..

Bu günü yaşarken hayallerimize doğru attığımız her adımda doyumlu bir hayattan tat almaktır ve onu yaşamasını bilmektir aslında Anı yaşamak..

Her gün;ayrı bir hayat ve her gün;varış noktasına giden bir adım olmanın ötesinde varış noktasının ta kendisi.Bir gün daha fazla hayatta kalmanın büyük mucizesini anladığımızda ve bu günü israf etmediğimizde,geçmişi veya geleceği düşünerek bu günü mahvettiğimizde anı yaşamaya başlarız..

Bence;hayatımızı planlamak yerine hayatımızı yaşadığımızdan emin olmalıyız.Kendimizi, sürekli eğer şunu yaparsak mutlu olacağız veya şu olduğunda mutlu olacağız derken bulabiliriz.
Eğer dikkatli değilsek kendimizi sonsuza kadar bize neyin mutluluğu getireceğini düşünerek yolumuzdaki şeylerle uğraşırken buluruz.Bu demek değil ki elde etmediğimiz şeyleri planlamamalıyız.Geçmişteki pişmanlıklara keşkelere odaklanmak yada gelecek için endişe, mutluluğun şimdiki anını çalar.Ancak mutluluk su anda yasamayı becerebildiğimizde gelir...

Anı yaşamak,geçmişi orda bırakmak,gelecek için endişe etmemek yani Mutlu olmayı başarabilmek...

Anı yaşıyorum ya siz?

8.02.2010

UÇURTMA AVCISI


Siz hiç olağanüstü bir dostluk hikayesi biliyor musunuz?

Emir ve Hasan…

Afganistan’ın başkenti Kabil’de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk..Aynı şeyleri paylaşsalar da,dünyaları arasında uçurumlar vardır;Emir ünlü ve zengin bir iş adamının,Hasan ise onun hizmetkarının oğludur..Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri,çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtıyor..Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası Afganistan’ı terk edip Amerika’ya giderler..Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür,her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ı unutamaz..Arkadaşlık,ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman..Babalar ve oğulları,babaların oğullarına etkileri,sevgileri fedakarlıkları ve yalanları..

Kitaptan bende kalanlar;
Her şey bir cümleyle başlar derler ya;Rahim Hanın Emin’e telefonu ve söylediği o cümle; ‘Yeniden iyi biri olmak mümkün.’..ve kitabın seyir’inin değiştiği an…

Çocuklar boyama kitabı değildir.Onları en sevdiğin renklere boyayamasın..

Hırsızlık bağışlanmayacak tek suç!Bütün günayların anası;Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşam çalarsın. Karısını bir kocadan, çocuklarını bir babadan mahrum edersin. Yalan söylediğin zaman, bir insanın gerçeğe ulaşma şansını çalarsın. Aldattığın zaman, bir insanın doğruluk, adalet hakkını elinden alırsın. Çalmaktan daha büyük bir kötülük yoktur..
........
Bazen;

Hüzünlü öykülerden,iyi kitaplar çıkıyor…Ne dersiniz?

7.28.2010

GERÇEĞİ GÖRDÜM


İyi olmanın aslında kötü bir erdem olduğunu öğrendiğimde,okuma yazmayı yeni çözen bir çocuğun gözlerindeki o heyecanın kaybolduğunu anladım gözlerimde…Tüm o kalıplaşmış deyimlerin aslında boş olduğunu öğrendim,doğru bildiğim her kanunun,her yasanın yanlış olduğunu anladığımda…

Bir çok insan olduğunu düşünürken,hayatın olmadık zamanda olmadık yere getirdiği an gördüm etrafımda çok az insanın olduğunu..Kimseye hak ettiğinden fazla değer vermemeyi öğrendim,hayat benden çok şey götürürken..Öğrendikçe anladım hayatın,insanların aslında benim düşündüğüm gibi olmadığını..Oysa düşüncelerde kalmalıymış insanların hak ettikleri değerde olduklarını,hatta hayatın en güzel en zor anlarının onlarla paylaştıkça anlam kazandığını bilmek…

Hayatla hızla yarışırken kapıldığım heyecanmış;yorulduğumda dinlenmeyi,durup düşünmeyi gerçekleri görmeyi unutturan..Olmadık zamanlarda,olmadık yerler,olmadık kişiler…

Sonunda Ben gerçeği gördüm,ya siz?

7.17.2010

BEŞİKTAŞ'IN USLANMAZ ASİ RUHU


Bir iş adamını,doktoru,mühendisi,memuru,öğrenciyi,işçiyi,hatta okuma-yazma bilmeyen bir sokak çocuğunu nasıl yan yana getirisiniz ki…Sanırım hepsinin ortak bir sevgisi olmalı..Onlar o gün geldiğinde sanki çok iyi dost arkadaşmışçasına buluşacakları zamanın heyecanıyla geçiriyorlar günlerini,hatta saat yaklaştıkça bir başka heyecan sarıyor onları….Hepsinin bir hikayesi vardır eminim ama o an hepsinin ruhu aynı olduğundan bu hikayeleri yola çıktıkları yerde bırakıyor ve buluşacakları yerin yolunu tutuyorlar..Ve belirtilen buluşma saatinde belirtilen yerde yan yana geliyorlar…

Çocuklar inanın, inanın çocuklar…’’Bu sözlerle başlıyor onların şarkıları.

Onlar inanıyor,inandırıyor…Her defasına başka bir an başka bir heyecanla yaşatıyorlar anlatılmaz yaşanır dediğimiz anları..Bitmiyor sevdaları,heyecanları,hırsları,şarkıları….

Onlar;
Cezası gereği boş kalmış tribünlere ‘Ruhumuz Yeter’..yazan yüreklerdir..

Onlar;
2 km bayrak yapıp dünya rekoru kıran sevgidir,o bayrağın arkasına hiç bırakmadan duran 72 yaşındaki teyzedir..

Onlar;
Zonguldak’ta maden göçüğünden çıktığında ilk nefesle maç kaç kaç diye soranlardır..

Onlar;
Nükleer enerji santrallerinin yapımına tepkisini koyanlardır..

Onlar;
Savaşa karşıyız diyenlerdir..

Onlar;
Irkçılığa karşı olanlardır..

Onlar;
Delikanlılığı hayat felsefesi olarak belirleyenlerdir..

Onlar;
Mustafa Kemal Atatürk hariç,her şeye karşı olanlar,Tek Adam ATAM diyenlerdir..

Ve onlar,
BEŞİKTAŞI’IN uslanmaz asi ruhu;ÇARŞI taraftarıdır..

6.21.2010

ROMA’YI YAKAN NERON’UN TUTKUSU; KIYIKÖY’DEYDİM


Roma’yı o mu yaktı bilmiyorum ama onun döneminde yandığından adı; Roma’yı yakan adam olarak anılır İmparator Neron’un.İşte onun Trakya valisi olduğu dönemde dinlenmek için gittiği o yerdeydik..

Şimdi biraz hayal edelim ; Keşfedilmemiş bir yer , mimari dokusu,tarihin büyüleyici izleri, eşsiz güzellikteki doğası,her iki yanında sessizce kıvrılarak denize akan iki dere, tüm doğallığıyla balıkçı koyundaki tekneler ve balıkçılar…Bir ressam tablosu ki gerçek…….

İşte biz bu tabloya gittik..Nasıl mı ?

İstanbul’dan çıktık yola,sevdiklerimizle önce Tekirdağ’ın ‘Çerkezköy’ sonra ‘Saray’ sonra ‘Vize’ ilçesi üzerinden gittik,iki yanı yemyeşil orman olmuştu yol,yaklaştığımızı anladık,böyle değil miydi hayal edilen tablodaki yollar…Sonra o yol bizi Trakya’nın Karadeniz sahilindeki o küçük balıkçı kasabası götürdü,kocaman bir sur kapısından geçerek girdik kasabanın içine dar sokaklardan geçtik,yolun sonunda bizi bekleyen muhteşem manzarayı hayranlıkla izlerken o hayal ettiğimiz tablodaki balıkçıları gördük çok aşağıda..Ve yanlarına gittik,tablonun tamda ortasında olmanın keyfiyle geçen anlarla ayrıldık oradan..Acıktık balık ve köfte alternatifimizdi..Salaş bir kasaba lokantasında köfte yedikten sonra merak ettiğimiz Aya Nikola manastırına gittik biraz bakımsız olmasına sitem etsekte burayı görmenin mutluluğuyla,’Pabuç’deresine renk katan sandalları seyre daldık..Bu tablodan çıkma zamanı gelmişti ve Yine o sur kapısından çıkıp güzel yoldan geri dönerken Seyrine doyum olmayan muhteşem manzarası,sandal sefaları,manastırı,balık ve köfte lokantalarıyla bir tabloyu orda bırakmanın burukluğu,o anları yaşamış olmanın keyfiyle ayrıldık ordan...

Burası;’Kıyıköy’…

Ne dersiniz? Belki de gitmek için Neron olmanıza gerek yoktur…

6.13.2010

DÜN ATATÜRK’ÜN SOFRASINDAYDIM


Bir kitap okumuştum iki yıl önce ,adı;’Atatürk’ün sofrası’..İçersinde bir bölüm;’Yorgonun meyhanesi’..

Şöyle anlatıyordu yazar özetle ;Atatürk harbiye öğrencisiyken buraya arkadaşlarıyla birlikte gider içki içer ,yemek yer sohbet ederdi,burada hesabı olduğundan,hesabı yazdırır ve ay başında öderdi..Harbiye öğrencisi Mustafa Kemal,Gazi Mustafa Kemal Paşa olur,yıllar sonra aklına düşer İstanbul ve arkadaşlarıyla tekrar gider,sokaklar ve mekanın önünde izdiham,karşılamalar…Paşa bunu kabul etmez öğrencilik yıllarında olduğu gibi sade bir vatandaş olarak içmek ister.Oturur içkisini içer ve arkadaşlarıyla sohbet eder..Kalkarken de ‘Yorgo hesaba yaz ay başında ödeyeceğim’der.. Yorgo hemen karşılık verir,’Güle güle Mustafa Kemal'der…Tıpkı öğrencilik yıllarında olduğu gibi..

İşte burada başladı her şey..Öğrendim ki böyle bir yer hala var beyoğlun da, adı Atatürk’ün değiştirdiğiyle ‘Cumhuriyet Meyhanesi’..Ve çok sevdiğim o adamın bir zamanlar çok sevdiği o yere gittim,hikayesini dinledim..
İkinci kat,cam kenarında 5 numaralı masa onun ki,masanın üst tarafında eski bir saat var, 09:05 geçe durmuş! Ve hemen sağ tarafta bir tapu senedi üzerinde ;Niteliği:Vatan Toprağı,Surhler:Bu parsel bir bütündür,bölünemez,parçalanamaz,Satılamaz, Sahibi: Türk Cumhuriyeti vatandaşı! yazan bir senet..1938’den sonra Atatürk’ün oturduğu 5 numaralı masa,onun anısına her yıl 10 Kasım’da onun istediği gibi donatılıyor; Kulüp Rakısı ve beyaz leblebisiyle…

Ve ben Atatürk’ün sofrasındaydım,Onun oturduğu masada oturdum, bir başkaydı havası,biraz türk sanat müziği,fasıl,biraz tebessüm,biraz ona özlemle sohbetler ettik hakkında,hep birlikte saygıyla kadeh kaldırdık..Ve onun masasında oturmanın onuru ve mutluluğuyla ayrıldık ordan..

Burası ‘Cumhuriyet Meyhanesi'…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Saygılarımla…

6.07.2010

YAPBOZ PARÇALARI


Sizde düşündünüz mü bilmiyorum? Yapboz parçalarını!Hani şu anlamlandırmaya çalıştığımız bir şekli oluşturmak için,özenle dizdiğimiz parçalar..

Hayatımızdaki bir çok şey de zamana yayılmış yapboz gibi değilmidir ,zamanla parçaları toplayıp onu bir bütün haline getirmeye çalışırsın..

Yaşantınızdaki kareleri düşünün,onu oluşturan küçük anlar vardır..İşte bu anlar bir araya geldiğinde anlam kazanır yaşadığımız şeyler.Bu yapbozun en güzel yanı her bir parçayı bulduğunda beklediğin o anı yaşamaya bir adım daha yaklaşmandır..Ama bilirsiniz yapboza bir yerden başlamak lazımdır,yani iyi bir başlangıç için nerden başlayacağınıza karar vermek çok önemlidir..

Tabi birde bulamadığımız kaybettiğimiz parçalar, en önemlisi de o değimli , kaçırdığımız o önemli şanslar ya da anlar...Bitirdiğinizde o parçalar olmadığında ne kadarda anlamsız gözükür, itiraf edelim bu olmamıştır..

Ama ne var ki bu yapbozu çözmeye çalışırken insan sürekli bir keşfetme süreci içersindedir!
Sonunda ne olursa olsun en güzel şey insanın kendini keşfetmesidir...

Ve son olarak;
Hayatımız zamanın arasına serpilmiş yapboz parçalarıdır..Sizce de öyle değilmi?

5.30.2010

HOŞGELDİNİZ


Hayatınıza hiç uzaktan baktınız mı? Ben baktım! Çok çabuk geçiyor zaman, hayat öyle akıp giderken içinde kaybolup gidiyoruz, peki kendimiz için ne yapıyoruz, ya hayallerimiz için? Aslında kendimize itiraf edemesek de çok fazla bir şey yok ortada...Ha birde mutlu olduğumuz,üzüldüğümüz,sevindiğimiz yaşayamadığımız ya da öylesine yaşadığımız farklı olabilirdi dediğimiz anlar…

İşte kısaca böyle; Ben hayatı izlediğimde bunları düşündüm ve hayatımı elime alıp kendim ve hayallerim için yaşayacağım bir hala getirmeye ve yeniden tasarlamaya karar verdim...Neden biraz daha keyifli ve farklı olmasın ki diye düşündüm...Ve bir çok şey yapmaya başladım bunlardan biride birçok kalıplaşmış siteleri takip etmek yerine bir blog yapmaya karar vermek oldu…

Bu blog da ;
Gittiğim bir mekan,farklı yerlerde yediğim güzel bir yemek, okuduğum bir kitap, dinlediğim bir müzik, gezdiğim, seyahat ettiğim yerler hakkındaki yorumlarım,oraya ait resimlerim ve tavsiyelerim,yolda yürürken gördüğümüz ilginç bir sahne, rastgele tanıdığımız kişiler ve ilgimizi çeken özellikleri veya beğendiğimiz bir yazı ve birçok yaşanan olay hakkındaki düşüncelerim..Kısaca hayattan aldıklarım,hayatın benden aldıkları…

Tekrar Hoş geldiniz,İyi Vakit geçirmeniz dileğiyle…