6.21.2010

ROMA’YI YAKAN NERON’UN TUTKUSU; KIYIKÖY’DEYDİM


Roma’yı o mu yaktı bilmiyorum ama onun döneminde yandığından adı; Roma’yı yakan adam olarak anılır İmparator Neron’un.İşte onun Trakya valisi olduğu dönemde dinlenmek için gittiği o yerdeydik..

Şimdi biraz hayal edelim ; Keşfedilmemiş bir yer , mimari dokusu,tarihin büyüleyici izleri, eşsiz güzellikteki doğası,her iki yanında sessizce kıvrılarak denize akan iki dere, tüm doğallığıyla balıkçı koyundaki tekneler ve balıkçılar…Bir ressam tablosu ki gerçek…….

İşte biz bu tabloya gittik..Nasıl mı ?

İstanbul’dan çıktık yola,sevdiklerimizle önce Tekirdağ’ın ‘Çerkezköy’ sonra ‘Saray’ sonra ‘Vize’ ilçesi üzerinden gittik,iki yanı yemyeşil orman olmuştu yol,yaklaştığımızı anladık,böyle değil miydi hayal edilen tablodaki yollar…Sonra o yol bizi Trakya’nın Karadeniz sahilindeki o küçük balıkçı kasabası götürdü,kocaman bir sur kapısından geçerek girdik kasabanın içine dar sokaklardan geçtik,yolun sonunda bizi bekleyen muhteşem manzarayı hayranlıkla izlerken o hayal ettiğimiz tablodaki balıkçıları gördük çok aşağıda..Ve yanlarına gittik,tablonun tamda ortasında olmanın keyfiyle geçen anlarla ayrıldık oradan..Acıktık balık ve köfte alternatifimizdi..Salaş bir kasaba lokantasında köfte yedikten sonra merak ettiğimiz Aya Nikola manastırına gittik biraz bakımsız olmasına sitem etsekte burayı görmenin mutluluğuyla,’Pabuç’deresine renk katan sandalları seyre daldık..Bu tablodan çıkma zamanı gelmişti ve Yine o sur kapısından çıkıp güzel yoldan geri dönerken Seyrine doyum olmayan muhteşem manzarası,sandal sefaları,manastırı,balık ve köfte lokantalarıyla bir tabloyu orda bırakmanın burukluğu,o anları yaşamış olmanın keyfiyle ayrıldık ordan...

Burası;’Kıyıköy’…

Ne dersiniz? Belki de gitmek için Neron olmanıza gerek yoktur…

6.13.2010

DÜN ATATÜRK’ÜN SOFRASINDAYDIM


Bir kitap okumuştum iki yıl önce ,adı;’Atatürk’ün sofrası’..İçersinde bir bölüm;’Yorgonun meyhanesi’..

Şöyle anlatıyordu yazar özetle ;Atatürk harbiye öğrencisiyken buraya arkadaşlarıyla birlikte gider içki içer ,yemek yer sohbet ederdi,burada hesabı olduğundan,hesabı yazdırır ve ay başında öderdi..Harbiye öğrencisi Mustafa Kemal,Gazi Mustafa Kemal Paşa olur,yıllar sonra aklına düşer İstanbul ve arkadaşlarıyla tekrar gider,sokaklar ve mekanın önünde izdiham,karşılamalar…Paşa bunu kabul etmez öğrencilik yıllarında olduğu gibi sade bir vatandaş olarak içmek ister.Oturur içkisini içer ve arkadaşlarıyla sohbet eder..Kalkarken de ‘Yorgo hesaba yaz ay başında ödeyeceğim’der.. Yorgo hemen karşılık verir,’Güle güle Mustafa Kemal'der…Tıpkı öğrencilik yıllarında olduğu gibi..

İşte burada başladı her şey..Öğrendim ki böyle bir yer hala var beyoğlun da, adı Atatürk’ün değiştirdiğiyle ‘Cumhuriyet Meyhanesi’..Ve çok sevdiğim o adamın bir zamanlar çok sevdiği o yere gittim,hikayesini dinledim..
İkinci kat,cam kenarında 5 numaralı masa onun ki,masanın üst tarafında eski bir saat var, 09:05 geçe durmuş! Ve hemen sağ tarafta bir tapu senedi üzerinde ;Niteliği:Vatan Toprağı,Surhler:Bu parsel bir bütündür,bölünemez,parçalanamaz,Satılamaz, Sahibi: Türk Cumhuriyeti vatandaşı! yazan bir senet..1938’den sonra Atatürk’ün oturduğu 5 numaralı masa,onun anısına her yıl 10 Kasım’da onun istediği gibi donatılıyor; Kulüp Rakısı ve beyaz leblebisiyle…

Ve ben Atatürk’ün sofrasındaydım,Onun oturduğu masada oturdum, bir başkaydı havası,biraz türk sanat müziği,fasıl,biraz tebessüm,biraz ona özlemle sohbetler ettik hakkında,hep birlikte saygıyla kadeh kaldırdık..Ve onun masasında oturmanın onuru ve mutluluğuyla ayrıldık ordan..

Burası ‘Cumhuriyet Meyhanesi'…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Saygılarımla…

6.07.2010

YAPBOZ PARÇALARI


Sizde düşündünüz mü bilmiyorum? Yapboz parçalarını!Hani şu anlamlandırmaya çalıştığımız bir şekli oluşturmak için,özenle dizdiğimiz parçalar..

Hayatımızdaki bir çok şey de zamana yayılmış yapboz gibi değilmidir ,zamanla parçaları toplayıp onu bir bütün haline getirmeye çalışırsın..

Yaşantınızdaki kareleri düşünün,onu oluşturan küçük anlar vardır..İşte bu anlar bir araya geldiğinde anlam kazanır yaşadığımız şeyler.Bu yapbozun en güzel yanı her bir parçayı bulduğunda beklediğin o anı yaşamaya bir adım daha yaklaşmandır..Ama bilirsiniz yapboza bir yerden başlamak lazımdır,yani iyi bir başlangıç için nerden başlayacağınıza karar vermek çok önemlidir..

Tabi birde bulamadığımız kaybettiğimiz parçalar, en önemlisi de o değimli , kaçırdığımız o önemli şanslar ya da anlar...Bitirdiğinizde o parçalar olmadığında ne kadarda anlamsız gözükür, itiraf edelim bu olmamıştır..

Ama ne var ki bu yapbozu çözmeye çalışırken insan sürekli bir keşfetme süreci içersindedir!
Sonunda ne olursa olsun en güzel şey insanın kendini keşfetmesidir...

Ve son olarak;
Hayatımız zamanın arasına serpilmiş yapboz parçalarıdır..Sizce de öyle değilmi?