Havalar soğumaya başlamıştı, sokakları bildiğim hiçbir yere çıkmayan uzak bir ülkede yabancılığın ağırlığı çökmüştü üzerime. Gevezelik yapmak istedikçe ağzım söylemek istediğim kelimelerin etrafında sessizce geziniyordu.
12.14.2016
UZAK NOTLAR
Havalar soğumaya başlamıştı, sokakları bildiğim hiçbir yere çıkmayan uzak bir ülkede yabancılığın ağırlığı çökmüştü üzerime. Gevezelik yapmak istedikçe ağzım söylemek istediğim kelimelerin etrafında sessizce geziniyordu.
9.29.2016
ARZ-I GİTMEK
Düşünülmesi gereken onca şey varken, tuhaf şeyler düşünmeye başlamıştım,
Bir pişmanlık dilekçesi vermeliydik, gelmişine geçmişine basıp gitmeliydik, kalabalık caddelerden çok uzaklarda, hürlüğün şarkısına katılır gibi… Ve tüm şu sevdiğimiz kitaplardan almalıydık yanımıza, belki bir iki mısra için kağıt, kalem de... Tam şu bizim evden dünyaya giden yola doğru çıkmalıydık, nasıl olsa sarhoş olurduk, nasıl olsa anlatırdık, en kötü ıslıklı bir şeyler de çalardık.
Bütünüyle teslim olmanın keyfini sürerdik, bir
de bir hikaye bırakırdık geriye, olağan üstü bir olay sonucunda yarım
kalanından, sormasalar anlatmazdık da. Dışında kalırdık düzenin, sebepsiz
gülerdik, basit cümleleri olan yeni bir önsöz yazardık, ama iyi ama kötü
giderdik...
Hani Şair’in dediği gibi,
Issız tepelerde güneşe bakıp, saati tahmin
etsek..Haberimiz olmasa hiç perşembeden pazartesiden.
9.03.2016
İZAHSIZ GÜNLER
Elimdeki bira bardağı ile kolalı yaka
gömleğimin uyumsuzluğu gibi izahatı gereksiz bir gündü. Topuk tıkırtısını,
konuşmasına tercih ettiğim insanları o kadar güzel dinlemiyordum ki, öylece
dalmış sokak başındaki köfte ekmek ile tercih yapmaya çalışıyordum.
Gayri resmi bir ciddiyetsizlik vardı üzerimde,
ruh serseriliği de olabilir. Yoksa kimsenin sucu değildi, kelime dağarcığının
kısıtlı, öz güvenin tavan, zekanın kıt, aklın havada olup, konuşurken ne
durumda olduğunun farkında olmamak, üzülerek dinliyor, eğleniyordum. Hatta
meselenin derinliğini yeni kavramış gibi, şaşkın tavırlarla, tepkiler verdiğim bile
oldu. Geç olmuştu, bu gereksiz günün sonu klasik bitmemeliydi, uydurulmuş kelimelerden
bulup kalktım, manasızca yürümeye başladım.
Böyle olur bazen, gerekli resmiyetler, yarım
aklınızı bıraktığınız yerler, sizi izahı gereksiz yerlere götürür, adapsız
makam şarkıları dinletir ve köşedeki köfte ekmek ile anlamsız iki göz arası
tercih yaparken bulursunuz kendinizi…
Köfte ekmek güzeldi.
8.16.2016
HAZİRAN SONLARI
Stabil bir durumun huzurunda terasta, köşedeki iki kişilik, tek
kalmaya müsait masaya oturdu. Adının önüne gelen bütün tanımlamalar bir kenara,
sakinin doldurduğu hatıralar, radyodaki sesin sükuneti…Yalnız bırakın lan beni,
halindeydi.
Burada çok adam gördüğümden olsa gerek, bazılarının susması, terbiye
süzgecinden geçemeyecek cümlelerinin çokluğundandı. O da anlamlandıramadığı
hakikatlerin peşinde, mütevazi düşüncelere dalmıştı…Mevzu çoktu, hatta tek tek
ele alındığından, memlekete çok hikaye çıkardı. Anlatmazdı, kalktı, iyiyim
bakışı, arkasında bıraktığı son yudumun notları kaldı…
‘Hayal etmek insanlara
zorunlu olsun, gerçekleşemese bile umut anlatılsın.Mutluluk kendinden başka bir şeye
benzetilmesin, o bazı cümlelerde ki yarım kalan kelimeler de sözlükten
çıkartılsın…‘
Haziran sonlarıydı, hayat bir yanıyla güzeldi bazı adamlar da olduğu gibi….
8.06.2016
GASP-I MUTLULUK
Edinilen kazançların en gasp edilmiş halidir
mutluluk.
Keyfin içine edildiği dönemlerdi, coğrafya
kitabında anlatılan ve hala anlam veremediğim havalar gibi yazları parçalı,
kışları yine parçalı, ıslaklı, kuraklı bir zamandan geçiyordum. Eve dönüş yolu,
çekirdek çitleyen dar kafalı teyze sokaklarında,sadece selamdan ibaret
adamlarla sohbet etme gafletinde bulundum, beş dakika sonrası neden daha önce
sadece selam verdiğimi anlayıp devam ettim. Eve gidip kitap okuma gibi saçma
bir alışkanlığım vardı, kitap havuç peşinde koşan tavşanı anlatıyordu, bir kaç
sayfa sonra sıkıldım. Aslında yazarı iyi adamdı, en azından ders kitaplarından
daha iyi şeyler bahsederdi ama edebi halden uzaktaydım.
Toplasan üç veya beş kez oturduğum koltuğa
yayıldım, belli belirsiz bir kafada bazı hadiselerin muhasebesini yapıyordum,
teorik olarak bazı şeyler imkansız gelmişti, ahlaksızların sunduğu zarafet,
tedavülden kalkan mazeretler, bazı akşamları yok eden alışkanlıklar, bagajda ki
yedek insanlar pardon lastikler, adaletsiz düzende haklı olmak ve gasp edilmiş
mutluluklar. Her neyse, canım biraz sıkkındı, dolapta soğuk su şişeleri aklıma
geldi, su içmek güzeldi… Bu arada,
Manyağın teki değilseniz, içinde bulunduğunuz
durumu kabul edip yaşayamazsınız.! Mutlaka bir şey olur, en kötü yazarsınız.
6.03.2016
ORGANİK RUHLAR
Muhterem beyler, sevgili hanımlar
Biz doğayı, tanrıyı ve aslında insanlığı
anlamaya çalışırken, adımız içinde şeref, edep, insanlık ile ilgili çok cümlede
özne olarak kullanılıyor ve hatta üzerimize kahve sohbetleri, düzenleniyor
olabilir.Üzülmeyin.! Gayet kabul edilebilir bir doğallıkta mutlu olabiliriz, artık
yarı organik ruhlarımızı bizden daha iyi bilen çok insan evladı var. İzninizle,
Hepimiz adına, birinci tekil kişi olarak yazıyorum bu anlamsız satırları,
Buralarda havalar güzel, bazen soğur gibi
oluyor ama yaz’a gidiyoruz..Masa örtüleri, boya badana, ışıklar dışında değişen
bir şey yok, dostlar yine aynı, hikayeler kalabalık, saat hafta içi on, hafta sonları
gece yarısı.Yani adımıza, az gelişmiş cümleler kuranların kalabalığı dışında
hemen hepimiz, büyük çoğunluğumuz, en kötü bir kısmımız iyiyiz, güzeliz…Selam
ediyor, organik ruhlarınızdan öpüyoruz..
Biliyoruz ki eski kitaplar gibi iyisi
olmadıkça, daha çok hatırlanacağız…
3.25.2016
... BİR ADAM
Futbolu da arabaları da sevmezdi, bizim
hikayelerde çok çekici gelmediğinden kitap okur, bazı satırların altını çizer,
sağa sola not alırdı..
Hayat mı ona o mu hayata kırgındı sormadım
oda zaten anlatmazdı, pek konuşmazdı yoksa o kadar anlatacak şeyi olup susmak
akıllı işi değildi. Bir ara kahvede gördüm, hanım evi temizleyecek diye eski
dostlara yancılık yapmaya gelmiş.Tekelci
Ahmet abinin bira muhabbeti, Nuri abinin siyasetine, Nazım’dan Sebahattin’den
karşılık vermek pek içinden gelmedi.Biraz laf ederiz diye dışarda iki tabure
aldık, karşısında yirmi‘li yaşlarda yaşadığım üç beş kırık hikayeyi anlatmaya
çekindim…Kimsenin dilinin uzanamayacağı kadar çok yaşamıştı, hani senin benim
anlatamayacağım, makyajıyla umutsuzluğa güler gibi yapan kadınları,
annelerinden daha az anladığı için babalarına küsen çocukları, uyurken
aydınlıkta düşüneceğinden fazlasını düşünmek zorunda olanları anlattı.
2.22.2016
KUSURLUYUZ
Kalabalıklaşarak büyüyoruz, insanlar biriktirip üzerine mutluluk inşaa ediyor, sonra ırak yerlere kaçıp yalnızlaşmak için yer arıyoruz. Açız, hep daha fazlasını isteyip anlatacak hikaye toplamaya çalışıyoruz, oysa kendimiz de dahil adına maddiyat denilen hiç bir güzel hikaye olmadığını iyi biliyoruz. Dağıtıyoruz, önce çok şey isteyip, sonra istediklerimize sahip olamadığımız zamanları özlüyoruz.
Başına eski kelimesini koyduğumuz , dostluklar, içinde sahip olduklarının geçmediği sohbetler, marka model yerine sözler üzerine kurulu bağları saygıyla anıyoruz… Zaman ileri aktıkça doyuyor, doydukça kalitesizleşiyor, kirleniyoruz..
Kusurluyuz,
sahip olduklarımızın kölesi oluyoruz..
1.28.2016
ÖTEKİLER
Bir insan bir insana yeterdi, ama biz toplum
olarak ötekileri severdik...
Kimsenin diğerine yetecek kadar karakteri
yokken, birkaç kişiye yetecek kadar beyni, yüreği, elleri vardı. Bilmem kimin
dayatması, hep daha fazla hediyeyi ararken, en güzeli sadakatti ama biz toplum
olarak öteki severdik.
Sarhoş olmak zor iş değildi, yüreği sökülene
kadar içenler vardı, toplum olarak alkole de karşıydık ama bizim yere göğe
sığdıramadığımız çocukları da, heves uğruna bir hoşçakal'a sığdırmasaydı bazıları. Esaslı şairler tanırdık, güzelde yazarlardı ama bazı kelimeleri
karşılayacak adamlar, kadınlar yoktu, olanları da biz sevmezdik…
Bir insan bir insana yeterdi hatta bazı
cümlelerin bir türlü karşılamadığı anlamlar yaşanırdı, ama biz hep toplum
olarak ötekileri severdik. Bununla ilgili edilmiş bütün küfürleri tüketenler için tam
buraya uygun bir cümle bulamıyorum, zaten bünye de kabul etmiyor.
Ama yine de, bazı insanlar güzeldir, bazı
kitaplar da…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)