12.14.2016

UZAK NOTLAR


Havalar soğumaya başlamıştı, sokakları bildiğim hiçbir yere çıkmayan uzak bir ülkede yabancılığın ağırlığı çökmüştü üzerime. Gevezelik yapmak istedikçe ağzım söylemek istediğim kelimelerin etrafında sessizce geziniyordu.

Yapabileceğim en iyi şeyi yapıyordum, yalnızlığın dibini boylamadan, manzaranın tadını çıkarıyordum. Yağmur, pencere hikaye’nin diğer kısmı ama aslında içinde yaşamış olduğum kentler geçiyordu zihnimden…İzlerini unutamayacağım; Saygın serseriler, makyajsız güzel kadınlar, Nazım’a şiir yazdıran Piraye, Neşet Baba, aynı nakaratı çok kez dinlediğim dostlar, İstanbul, Anadolu’nun güzel insanları, o gemiler ve on bir bin metredeki çok şeyi anlatan 4.kanal şarkıları…Belki hikayenin bir kısmı,

Belki de çok uzakta, çoğu edebi kaleme anlamlı gelmeyecek devrik cümlelerdi karaladıklarım…
 
07.12.16...

9.29.2016

ARZ-I GİTMEK


Düşünülmesi gereken onca şey varken, tuhaf şeyler düşünmeye başlamıştım,

Bir pişmanlık dilekçesi vermeliydik, gelmişine geçmişine basıp gitmeliydik, kalabalık caddelerden çok uzaklarda, hürlüğün şarkısına katılır gibi… Ve tüm şu sevdiğimiz kitaplardan almalıydık yanımıza, belki bir iki mısra için kağıt, kalem de... Tam şu bizim evden dünyaya giden yola doğru çıkmalıydık, nasıl olsa sarhoş olurduk, nasıl olsa anlatırdık, en kötü ıslıklı bir şeyler de çalardık.

Bütünüyle teslim olmanın keyfini sürerdik, bir de bir hikaye bırakırdık geriye, olağan üstü bir olay sonucunda yarım kalanından, sormasalar anlatmazdık da. Dışında kalırdık düzenin, sebepsiz gülerdik, basit cümleleri olan yeni bir önsöz yazardık, ama iyi ama kötü giderdik...
Hani Şair’in dediği gibi,

Issız tepelerde güneşe bakıp, saati tahmin etsek..Haberimiz olmasa hiç perşembeden pazartesiden.


9.03.2016

İZAHSIZ GÜNLER


Elimdeki bira bardağı ile kolalı yaka gömleğimin uyumsuzluğu gibi izahatı gereksiz bir gündü. Topuk tıkırtısını, konuşmasına tercih ettiğim insanları o kadar güzel dinlemiyordum ki, öylece dalmış sokak başındaki köfte ekmek ile tercih yapmaya çalışıyordum.

Gayri resmi bir ciddiyetsizlik vardı üzerimde, ruh serseriliği de olabilir. Yoksa kimsenin sucu değildi, kelime dağarcığının kısıtlı, öz güvenin tavan, zekanın kıt, aklın havada olup, konuşurken ne durumda olduğunun farkında olmamak, üzülerek dinliyor, eğleniyordum. Hatta meselenin derinliğini yeni kavramış gibi, şaşkın tavırlarla, tepkiler verdiğim bile oldu. Geç olmuştu, bu gereksiz günün sonu klasik bitmemeliydi, uydurulmuş kelimelerden bulup kalktım, manasızca yürümeye başladım.
Böyle olur bazen, gerekli resmiyetler, yarım aklınızı bıraktığınız yerler, sizi izahı gereksiz yerlere götürür, adapsız makam şarkıları dinletir ve köşedeki köfte ekmek ile anlamsız iki göz arası tercih yaparken bulursunuz kendinizi…

Köfte ekmek güzeldi.

8.16.2016

HAZİRAN SONLARI


Stabil  bir durumun huzurunda terasta, köşedeki iki kişilik, tek kalmaya müsait masaya oturdu. Adının önüne gelen bütün tanımlamalar bir kenara, sakinin doldurduğu hatıralar, radyodaki sesin sükuneti…Yalnız bırakın lan beni, halindeydi.

Burada çok adam gördüğümden olsa gerek, bazılarının susması, terbiye süzgecinden geçemeyecek cümlelerinin çokluğundandı. O da anlamlandıramadığı hakikatlerin peşinde, mütevazi düşüncelere dalmıştı…Mevzu çoktu, hatta tek tek ele alındığından, memlekete çok hikaye çıkardı. Anlatmazdı, kalktı, iyiyim bakışı, arkasında bıraktığı son yudumun notları kaldı…
‘Hayal etmek insanlara zorunlu olsun, gerçekleşemese bile umut anlatılsın.Mutluluk kendinden başka bir şeye benzetilmesin, o bazı cümlelerde ki yarım kalan kelimeler de sözlükten çıkartılsın…‘ 

Haziran sonlarıydı, hayat bir yanıyla güzeldi bazı adamlar da olduğu gibi….


8.06.2016

GASP-I MUTLULUK


Edinilen kazançların en gasp edilmiş halidir mutluluk. 

Keyfin içine edildiği dönemlerdi, coğrafya kitabında anlatılan ve hala anlam veremediğim havalar gibi yazları parçalı, kışları yine parçalı, ıslaklı, kuraklı bir zamandan geçiyordum. Eve dönüş yolu, çekirdek çitleyen dar kafalı teyze sokaklarında,sadece selamdan ibaret adamlarla sohbet etme gafletinde bulundum, beş dakika sonrası neden daha önce sadece selam verdiğimi anlayıp devam ettim. Eve gidip kitap okuma gibi saçma bir alışkanlığım vardı, kitap havuç peşinde koşan tavşanı anlatıyordu, bir kaç sayfa sonra sıkıldım. Aslında yazarı iyi adamdı, en azından ders kitaplarından daha iyi şeyler bahsederdi ama edebi halden uzaktaydım.

Toplasan üç veya beş kez oturduğum koltuğa yayıldım, belli belirsiz bir kafada bazı hadiselerin muhasebesini yapıyordum, teorik olarak bazı şeyler imkansız gelmişti, ahlaksızların sunduğu zarafet, tedavülden kalkan mazeretler, bazı akşamları yok eden alışkanlıklar, bagajda ki yedek insanlar pardon lastikler, adaletsiz düzende haklı olmak ve gasp edilmiş mutluluklar. Her neyse, canım biraz sıkkındı, dolapta soğuk su şişeleri aklıma geldi, su içmek güzeldi… Bu arada, 

Manyağın teki değilseniz, içinde bulunduğunuz durumu kabul edip yaşayamazsınız.! Mutlaka bir şey olur, en kötü yazarsınız.

6.03.2016

ORGANİK RUHLAR


Muhterem beyler, sevgili hanımlar

Biz doğayı, tanrıyı ve aslında insanlığı anlamaya çalışırken, adımız içinde şeref, edep, insanlık ile ilgili çok cümlede özne olarak kullanılıyor ve hatta üzerimize kahve sohbetleri, düzenleniyor olabilir.Üzülmeyin.! Gayet kabul edilebilir bir doğallıkta mutlu olabiliriz, artık yarı organik ruhlarımızı bizden daha iyi bilen çok insan evladı var. İzninizle,


Hepimiz adına, birinci tekil kişi olarak yazıyorum bu anlamsız satırları,

Buralarda havalar güzel, bazen soğur gibi oluyor ama yaz’a gidiyoruz..Masa örtüleri, boya badana, ışıklar dışında değişen bir şey yok, dostlar yine aynı, hikayeler kalabalık, saat hafta içi on, hafta sonları gece yarısı.Yani adımıza, az gelişmiş cümleler kuranların kalabalığı dışında hemen hepimiz, büyük çoğunluğumuz, en kötü bir kısmımız iyiyiz, güzeliz…Selam ediyor, organik ruhlarınızdan öpüyoruz..

Biliyoruz ki eski kitaplar gibi iyisi olmadıkça, daha çok hatırlanacağız…

 
 

3.25.2016

... BİR ADAM


Futbolu da arabaları da sevmezdi, bizim hikayelerde çok çekici gelmediğinden kitap okur, bazı satırların altını çizer, sağa sola not alırdı..

Hayat mı ona o mu hayata kırgındı sormadım oda zaten anlatmazdı, pek konuşmazdı yoksa o kadar anlatacak şeyi olup susmak akıllı işi değildi. Bir ara kahvede gördüm, hanım evi temizleyecek diye eski dostlara yancılık  yapmaya gelmiş.Tekelci Ahmet abinin bira muhabbeti, Nuri abinin siyasetine, Nazım’dan Sebahattin’den karşılık vermek pek içinden gelmedi.Biraz laf ederiz diye dışarda iki tabure aldık, karşısında yirmi‘li yaşlarda yaşadığım üç beş kırık hikayeyi anlatmaya çekindim…Kimsenin dilinin uzanamayacağı kadar çok yaşamıştı, hani senin benim anlatamayacağım, makyajıyla umutsuzluğa güler gibi yapan kadınları, annelerinden daha az anladığı için babalarına küsen çocukları, uyurken aydınlıkta düşüneceğinden fazlasını düşünmek zorunda  olanları anlattı.

Bazı adamlar başka şeylerle anlatılmaz, çok uzatmayacağım...

Yaşamıştı, okumaktaydı, Babaydı...

2.22.2016

KUSURLUYUZ


Kalabalıklaşarak büyüyoruz, insanlar biriktirip üzerine mutluluk inşaa ediyor, sonra ırak yerlere kaçıp yalnızlaşmak için yer arıyoruz. Açız, hep daha fazlasını isteyip anlatacak hikaye toplamaya çalışıyoruz, oysa kendimiz de dahil adına maddiyat denilen hiç bir güzel hikaye olmadığını iyi biliyoruz. Dağıtıyoruz, önce çok şey isteyip, sonra istediklerimize sahip olamadığımız zamanları özlüyoruz.

Başına eski kelimesini koyduğumuz , dostluklar, içinde sahip olduklarının geçmediği sohbetler, marka model yerine sözler üzerine kurulu bağları saygıyla anıyoruz… Zaman ileri aktıkça doyuyor, doydukça kalitesizleşiyor, kirleniyoruz..

Kusurluyuz, sahip olduklarımızın kölesi oluyoruz..


1.28.2016

ÖTEKİLER


Bir insan bir insana yeterdi, ama biz toplum olarak ötekileri severdik...

Kimsenin diğerine yetecek kadar karakteri yokken, birkaç kişiye yetecek kadar beyni, yüreği, elleri vardı. Bilmem kimin dayatması, hep daha fazla hediyeyi ararken, en güzeli sadakatti ama biz toplum olarak öteki severdik.
Sarhoş olmak zor iş değildi, yüreği sökülene kadar içenler vardı, toplum olarak alkole de karşıydık ama bizim yere göğe sığdıramadığımız çocukları da, heves uğruna bir hoşçakal'a sığdırmasaydı bazıları. Esaslı şairler tanırdık, güzelde yazarlardı ama bazı kelimeleri karşılayacak adamlar, kadınlar yoktu, olanları da biz sevmezdik…

Bir insan bir insana yeterdi hatta bazı cümlelerin bir türlü karşılamadığı anlamlar yaşanırdı, ama biz hep toplum olarak ötekileri severdik. Bununla ilgili edilmiş bütün küfürleri tüketenler için tam buraya uygun bir cümle bulamıyorum, zaten bünye de kabul etmiyor.

Ama yine de, bazı insanlar güzeldir, bazı kitaplar da…