Düşünülmesi gereken onca şey varken, tuhaf şeyler düşünmeye başlamıştım,
Bir pişmanlık dilekçesi vermeliydik, gelmişine geçmişine basıp gitmeliydik, kalabalık caddelerden çok uzaklarda, hürlüğün şarkısına katılır gibi… Ve tüm şu sevdiğimiz kitaplardan almalıydık yanımıza, belki bir iki mısra için kağıt, kalem de... Tam şu bizim evden dünyaya giden yola doğru çıkmalıydık, nasıl olsa sarhoş olurduk, nasıl olsa anlatırdık, en kötü ıslıklı bir şeyler de çalardık.
Bütünüyle teslim olmanın keyfini sürerdik, bir
de bir hikaye bırakırdık geriye, olağan üstü bir olay sonucunda yarım
kalanından, sormasalar anlatmazdık da. Dışında kalırdık düzenin, sebepsiz
gülerdik, basit cümleleri olan yeni bir önsöz yazardık, ama iyi ama kötü
giderdik...
Hani Şair’in dediği gibi,
Issız tepelerde güneşe bakıp, saati tahmin
etsek..Haberimiz olmasa hiç perşembeden pazartesiden.