9.29.2016

ARZ-I GİTMEK


Düşünülmesi gereken onca şey varken, tuhaf şeyler düşünmeye başlamıştım,

Bir pişmanlık dilekçesi vermeliydik, gelmişine geçmişine basıp gitmeliydik, kalabalık caddelerden çok uzaklarda, hürlüğün şarkısına katılır gibi… Ve tüm şu sevdiğimiz kitaplardan almalıydık yanımıza, belki bir iki mısra için kağıt, kalem de... Tam şu bizim evden dünyaya giden yola doğru çıkmalıydık, nasıl olsa sarhoş olurduk, nasıl olsa anlatırdık, en kötü ıslıklı bir şeyler de çalardık.

Bütünüyle teslim olmanın keyfini sürerdik, bir de bir hikaye bırakırdık geriye, olağan üstü bir olay sonucunda yarım kalanından, sormasalar anlatmazdık da. Dışında kalırdık düzenin, sebepsiz gülerdik, basit cümleleri olan yeni bir önsöz yazardık, ama iyi ama kötü giderdik...
Hani Şair’in dediği gibi,

Issız tepelerde güneşe bakıp, saati tahmin etsek..Haberimiz olmasa hiç perşembeden pazartesiden.


9.03.2016

İZAHSIZ GÜNLER


Elimdeki bira bardağı ile kolalı yaka gömleğimin uyumsuzluğu gibi izahatı gereksiz bir gündü. Topuk tıkırtısını, konuşmasına tercih ettiğim insanları o kadar güzel dinlemiyordum ki, öylece dalmış sokak başındaki köfte ekmek ile tercih yapmaya çalışıyordum.

Gayri resmi bir ciddiyetsizlik vardı üzerimde, ruh serseriliği de olabilir. Yoksa kimsenin sucu değildi, kelime dağarcığının kısıtlı, öz güvenin tavan, zekanın kıt, aklın havada olup, konuşurken ne durumda olduğunun farkında olmamak, üzülerek dinliyor, eğleniyordum. Hatta meselenin derinliğini yeni kavramış gibi, şaşkın tavırlarla, tepkiler verdiğim bile oldu. Geç olmuştu, bu gereksiz günün sonu klasik bitmemeliydi, uydurulmuş kelimelerden bulup kalktım, manasızca yürümeye başladım.
Böyle olur bazen, gerekli resmiyetler, yarım aklınızı bıraktığınız yerler, sizi izahı gereksiz yerlere götürür, adapsız makam şarkıları dinletir ve köşedeki köfte ekmek ile anlamsız iki göz arası tercih yaparken bulursunuz kendinizi…

Köfte ekmek güzeldi.