Havalar soğumaya
başlamıştı, sokakları bildiğim hiçbir yere çıkmayan uzak bir ülkede
yabancılığın ağırlığı çökmüştü üzerime. Gevezelik yapmak istedikçe ağzım
söylemek istediğim kelimelerin etrafında sessizce geziniyordu.
Yapabileceğim en iyi şeyi
yapıyordum, yalnızlığın dibini boylamadan, manzaranın tadını çıkarıyordum. Yağmur,
pencere hikaye’nin diğer kısmı ama aslında içinde yaşamış olduğum kentler
geçiyordu zihnimden…İzlerini unutamayacağım; Saygın serseriler, makyajsız güzel
kadınlar, Nazım’a şiir yazdıran Piraye, Neşet Baba, aynı nakaratı çok kez
dinlediğim dostlar, İstanbul, Anadolu’nun güzel insanları, o gemiler ve on bir
bin metredeki çok şeyi anlatan 4.kanal şarkıları…Belki hikayenin bir kısmı,
Belki de çok uzakta, çoğu
edebi kaleme anlamlı gelmeyecek devrik cümlelerdi karaladıklarım…
07.12.16...