12.07.2011

ALIŞILMIŞ ÖZGÜRLÜK


Asla yalnız yürümeyeceksin ,ingilizce bir şarkıda kalmış anlamsız gelen bir kaç mısradan ibaret,güzel söylediğini sandığın bir şarkıyı içinden söylemek ve bunu insanların beğenmesini düşünmek kadar anlamsız artık yalnızlık.

Yalnızken;Hep sonbahar akşamları hüznü anlatır ve kullanılmış ikinci el yaşanmışlıklar hüznün boş içki şişelerindeki adı olur..Aynada tanınmayan yüzler bırakır kirlenmedikce yaşanmayan hayat ve guzel bir kıza söyleyecek sözler gelmez akla sırf bu yüzden kelimeler çirkin kalır,eskilerden kalan sararmış bir sayfa üzerinde.Sessizce duran eski bir heykel gibi tanıdık yüzler durur, söylenmemiş merhabalar dilinde,hepsi kendinden emin…Gidilmeyen bir yolda tam herşeyi söyleyecekken cümlenin sonu gelir,yeminler yaşlanır ve geriye pas tutmuş hayaller kalır.
Beraber inanıp yalnız yanılmak,çemberi kırılamayan kelimeleri dil ucundayken söylemekten daha zor gelir ve karanlıktan korkarken,tüm tuzakların aydınlıkta olduğu bu kentten çıkıp gidilir birgün,belki ozaman ;

Yalnızlığın adı olur ;alışılmış özgürlük…

12.02.2011

HASTANE GÜNLÜKLERİ


Mutsuzken etrafta gulunecek birseyler bulan insanlar görüyorum,sanki ben yine dert arıyorumda birinin iki kelime etmesini bekliyorum..Bir çok eski roman anlatıyor belki içinde bulunduğum durumu ama hiç birisinde kahraman’a bu kadar benzetemiyorum kendimi ,belki bu defa yaşadığımdan..

Bir çok çaresiz göz görüyorum,daha önce hiç bu kadar umut arayanını görmediğimi farkediyor doğru bildiğim yolu düşünüyorum,belkide yanlış çizgiler bölüyor yada sırf kuralına uymayıp işaretlere bakmadığımdan yanlış gidiyorum..Hiç bişey sırtını dayayacak bir duvardan daha yakın olmuyor niye nereye baktığını bilmeden kendi içimde kayıp gidiyor,konuşmaya üşeniyorum,gözüm haykırarak ağlayan çocuğa takılıyor onun yerinde olamayı kıskanıyorum..Belki ilk kez dördüncü kattan denize bakan bir köylü kadının yüzündeki hüzüne takılıyor gözlerim,kocasının elinden tutuşuna imreniyor yalancı yaşadıklarımdan utanıyorum…

Elveda demeye dilim dönmüyor,bu kez hırçınlık sırası bende diye karadenize doğru dünyaya küfrediyorum,sessizce ve bana ait ne varsa orda bırakıp dönüyorum..

Hastane günlüklerinden…

11.25.2011

ÖNSÖZ


Yazmak ahmaklıktı aklı kıt bir yazar çaresizliğiyle;bir hayat bir insan yada ötekilerden farklı bir hikaye üzerine..

Yolun başında ayak üstü sözler söylemek,duygusal olmamaktan bahseden soylu düşünceler karşısında arabesk kalmaktı oysa bastırılmış ne varsa ordan anlatıyordu cümleler…Hayatın ortasında küçük bir çocukken,baba olmak anne demekti anlamlı sözler etmek ve tarih bir başka iklimi göstersede,kelimeler sureti akılda kalanı yazdı..Bir beden küçük geldi zaman yaşadığımızı sanmaya ve akreple yelkovanın her öpüşmesi kuytuda unutturdu dostlukları,sırf vefa olsun diye kafiyeli satırlar oldu merhaba..

Bir daha asla yaşanmayacak günleri teğet geçmek üçüncü sınıf yaşamaktı ve yaşanılanları anlayıp anlatamamak boş bir kağıda beceriksiz bir yazar bakışıydı.Hani ustaca anlatmak vardı olan biteni ama nasırlı bir çaresizlikle yürekten dökülenlerdi söylenenler..Ve çoğu zaman anlamı ilginç gelmeyen bu yazılanlar aslında;

Başlayan bir kitap için Önsöz’dü…

11.13.2011

BİZİM SOFRA


İyi bir meyhanede rakı bahane müziğin sesi muhabbete mezeydi, aslında dosta duyulan özlemdi hiç bir şeyin muhabbetten daha iyi olmadığı o sofrada buluşmanın anlamı…

Beyefendiliğin öğrenildiği,adabın hatırlandığı hani eller havaya yapılmadan sessizce çalan müziğe eşlik ederken,mutluluğun ifade edildiği yerdi..Saygıydı dinlemek özlemle konuşan dostları,nağmeler konuşurken de aşk denileni yürekten yaşamak öyle uzaklara dalmaktı ve ardından kadeh kaldırıp neşe bulmaktı,gülümsemenin adı..
Keyiflenmekti sarhoş olmak,can doya doya istese de yudumlayarak içmek oturduğun gibi kalkmaktı sofranın adabı..Öyle boşuna konuşulmaz öylesine de dinlenmezdi, biraz İstanbul’du,biraz gönül biraz da felekti,biraz memleket biraz Atatürk’tü sohbet ama en bitmeyeni de bizdi ve şerefine kaldırmaktı dostluk..

Farklı mekanlarda aynı masa..
Burası;Bizim Sofra...

Bütün güzel dostluklara...

10.17.2011

YETENEKSİZİZ


Yaratılmış en büyük yeteneksizleriz,

Asla sahnelenmeyecek bir oyunu oynuyoruz,bir kural var mutlu yaşamak onu bile beceremiyoruz..Yan yana geldikçe uzaklaşıyor,birlikte oldukça yalnız kalıyoruz sırf birine söyletmek olsun diye sevgi kelimesini duymak istiyoruz..

Yazmadığımız hikayelerde herhangi biri olmayı düşlüyoruz,bir adı bile olmuyor ne yaptığımızın..Nasıl konuşmasını gerektiği için öğreniyoruz ama susmayı öğrenmeye yetecek kadar cesareti kendimizde bulamıyoruz..Keşke ben ne olsam’a hala karar veremeyip üzerimize giyindiğimiz kimliğin bile çelişkisini yaşıyoruz ve kendi düşüncelerimizle ruhumuzu boğarken,gülümsemek için bir başkasının tepkisini neden sayıyoruz..Küçülecek cesareti göze alıyor,habersiz deli olup küçümsüyoruz ve her defasında yok olmaya mahkum aynı şeyi yaşıyoruz..

Hikayeler yazıyoruz asla hikayeler kadar güzel olmayan yaşadığımız günler üzerine ve ne kadar anlatsak da en iyi biz biliyoruz;

Yaratılmış en büyük yeteneksizler olduğumuzu…

9.28.2011

BİR DOST


Bir Dost olmalı hep,
Bir yerlerde olmalı hayatında,sen orda olduğunu hissetmelisin,çocukça şikayetlerini en büyük isyanlarını,mutluluğunu anlatırken kendini onun gözlerinde görmelisin..Bir bakışın her şeyi anlatmalı ona;yenilip eğildiğinde eli senin omzunda,kazandığında tek bir yumrukta olmalı..

Sessizliğin,yalnızlık olmaya başladığı anda susturamayacağın kadar büyük bir kalabalık olmalı..Sen susmanın kabul edilmiş bir hata ve söylenecek her sözün kaybetme riski olduğunu ezberlemiş,korkaklığı yaşarken sana cesareti anlatmalı..Güvenin ve saygının içten içe çürümeye başladığı yerde,gitmek için zamanı ertelemene tek sebep olmalı,en çok o konuşmalı,en iyi o dinlemeli ve o an seni en çok bu mutlu etmeli..

Eskilerden konuşurken sırf o olduğu için özlemelisin yaşadıklarını,’hatırlıyor musun…’diye başlayan cümlelerde sözünü kesip anlatmak istercesine heyecanlanmalı,sözler anlatamadığında yaşananları,yürekler konuşmalı anlamlı bir bakışın ardından..Her düşündüğünde iyi ki var olan,

Bir Sen olmalı hep, adına Dost dediğin…

8.09.2011

BENEGO


Tutkulu bir yasam tarzının yan ürünleriyiz, aslında hiçbir şey bizi ilgilendirmiyor kendi bencilliklerimiz dışında…

Yoksulluğun para kazanmakla unutulacağına inanacak kadar masum düşüncelerle, gülüşler bırakıyoruz pervasızca giden günlerimizin ardından,hep farklı oluyor yarın bugünden hiç olmazsa adı değişiyor ve biz usanmadan bencil duygularımıza köle arıyoruz… Aslında hayatı sevmiyor;kendimizi hep mutlu hissediyoruz çocukluk bencilliklerimize kapılıp,inandıklarımız uğruna...
Geniş bir anın parçalanmaz akışında,ben diye başladığımız her gün benliğimize yenilip çocuk kalmak istiyoruz..

Oysa zaman yok ediyor;

Ben diye başlayan bütün cümlelerde Bizi…

Ve BEN y.ne y.ni br s.b.ha uyn.....m.....

7.24.2011

SATIR ARALARI


Sana sormadan akıp giden yılların geride bıraktığı en güzel hediyeydi satır aralarındaki yaşanılanlar...

Hayatı yazarken hep görünenlerdi klasik olan cümleler, anlaşılamadığın bir çok an satır aralarındaki parçalardaydı..Aslında o kadarda farkında olmadığın en güzel hikayelerindi hayatın o aralarında bıraktıkların, ve hep gizliydi satır araları ; bazen bir şarkıda yada bir kitapta belki bir film karesinde beklide bir fotoğrafta saklıydı,karşılaştığında çok geç olsa da anladığın tek şey ,küçük anlar bazen büyük hatıralar bırakırdı…

Neyi yaşarsan yaşa ne yazarsan yaz,defalarca okuduğun hayatında saklı kalan o satırların her zaman anlattığı aslında ortak bir cümleydi;

Yaşamak hatırlamaktı…

6.19.2011

EN İYİ ARKADAŞIN


İlk adımlarını atarken dünyaya, ellerinden tutan o adamın gösteremediği ama yüreğinde hissettiğin gerçek sevgisinin verdiği güvenle yaşıyorsun hayatı…

Her geçen gün hayatın gerçekleriyle yüzleşirken; nedenleri sorduğunda bıkmadan cevap aldığın ve sabrına hayran kaldığın, sana hayatı öğreten çocukluğunun en büyük kahramanı,en iyi arkadaşın örnek aldığın tek adamdı…Sana hayatı anlattığında,hep bir gün anlayacağını düşünerek söylediği ;anlamadığın yada o an anlamak istemediğin büyük sözleri vardı onun,ihtiyacın olduğunda hatırlaman için..

Bir ömrü uğruna feda ettiğinde, sen ne yaparsan yap ne olursan ol bir tek gülüşün ve mutluluğundu onun hayata karşı tek zaferi…Hayatında hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğin yüreği sevgiyle dolu bir adam var, bitmeyen bir saygıyla isminden çok BABA diye hitap ettiğin…

Sevgi ve anlayışıyla adam gibi yaşamayı öğreten,

Canım Babam’a ve bütün babalara…

5.26.2011

AİT OLMADIĞIN HAYAT


Ait olmadığın yerde yaşarken bir yerlerde tıkanır hayat, benzettiklerin ama asla yerine koyamadıklarındır yaşadıkların,ve sen akıllılar masalının deli düzeninde gariban bir aktör’ü oynarsın..

Başkalarının çiğneyip attığı o sıradan hayatın kıyısında saygıyla beklerken,herkesin yüksek sesle konuştuğu anlamsız kalabalıkta sessizliği onarmaya çalışırsın,susarak yaşadığın her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonradan öğrenirsin...Her sözün sonunda kederli bir gülüşün verdiği mutlulukla yaşadığın hayatta;İnsanlar istediğin kadar seninle, göz yumduğun kadar dürüst ve onları affettiğin kadar iyidirler..

Kendine duyduğun saygı seni benliğinin esiri yaparken,tutkuyla istediklerin uğruna büyük bedelleri göze alırsın ve ait olmadığın hayattan;

Bazen gitmek istersin sırf inandığın için..

5.08.2011

İKİ KİŞİLİK YAŞARSIN HAYATI


İlk kez gülümserken dünyaya hiç kimsenin yerini alamayacağı o meleğin kokusunu hissettikten beri,iki kişilik yaşıyorsun hayatı..Sevgisiyle donanırken;her çağırışında yanında olmasının güveni ve yaşadığın her duyguyu senden daha çok yaşadığını bilmenin o bencil alışkanlığıyla ayakta kaldığın günlerdi seni her geçen gün ona bağlayan..

Koca bir ömrü senin uğruna verdiğini zamanla görürken karşılıksız sevgiyi öğrendiğin ilk aşk,büyürken geride bıraktığın çocukluğundan kalan en büyük gerçekti ve bazen özlediğin çocukluğunu kucağında yaşadığın hayatındaki tek insandı..İki kişilik yaşadığın hayattında ;Daha el sallarken özlediğin, hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğin bir kadın var, adını söylemekten çok ANNE diye hitap ettiğin..

Anlattığı masalların yaşarken gerçek olmadığını gördükçe dünyasını daha çok sevdiğim;

Canım Annem'e ve bütün annelere...

5.01.2011

FARKLI DEĞİLSİN


Farklı olduğunu düşünürken bazen seni olduğun gibi kabul eden yüzlerce insanı görememeye başlarsın,sen ne olursan ol insanların sana verdiği isim kadarsın..Başarabileceklerinin sınırının olmadığını düşünürken,birilerinin düşüncesinde bir hiç olduğundan habersizsindir.Kendini sevmelerini kontrol edemediğin zamanlarda,seni sen yapan değerleri kaybedersin ve bu değerlerle anılmıyorsan sustuğunda düşünülmediğini fark ederken unutulmayı öğrenirsin..

Bazı şeyleri kaybetmeden sevemediğini,kahkahalarla bezenmiş anılarını,herkes kadar sahip olduğun dertlerini,geleceğe taşıyacağın hayallerini,söyleyeceğin şarkılarını,paylaşılacak dostlularını ve en önemlisi aradığın benliğini bulduğunda yüzündeki mutlulukla anlatırsın…

Yüzlerce insanın gördüğü basit ama senin göremediğin farksız olan sen aslında en iyisiydin; Çünkü

Sen yüreğini korkak büyütmemiştin…

1.30.2011

J'ADORE


Hep gittiğin o yer artık farksız gelir,bazen küçük değişikliklere aldırmazsın seninle ilgili olmadığı için…Her şey aynıdır,gittiğin yerde yaşadıkların dışında..Birçok insana faklı gelen o yerler sana sıradan gelmeye başlar ve basitin,farksızlığın tadını aramaya başlarsın,işte bulduğun o anda yüzündeki tebessüm mutluluğun farkını anlatır…

Hep gittiğim o yerde farkında olmadığım küçük bir ara sokak, fark etmesi güç ve dikkat çekmeyen bir tabela ; J’adore…Ve karşına çıkan sıcacık küçük bir çikolata dükkanı,mütevazi nazik bir gülümsemeyle karşılandıktan sonra üst kattaki küçük çatı katında sade yuvarlak masalardan birini seçersin,içersinde bir dilim limon ve fesleğen olan sürahide ki su ve işlenmiş bardaklar ilk etkilendiğin farklılıktır,bunu Fransız müzikleri,çikolata ve içinde çikolata olan bütün tatlıların farklı sunumuyla olağan dışı tatları izler.Ayrılırken dönüp baktığımda,bende kalan;bu küçük yerin asıl bıraktığı iz kendine ait basit bir hayatın nasıl güzel ve mutlu yaşanacağını anlatmasıydı..

J’adore,Türkçesi'yle ‘Tapınılası’..

Basit bir dünya'yı mutlu yaşamak dileğiyle..