Çakır keyif diye başlayıp zilzurnalığa 5 kala
bitirdiğim yıldızlı bir eylül gecesiydi.
Yorgo'nun yerinde bir yandan konuşurken,
çaktırmadan kendini övme telaşı içinde olan insanlarla, neden aynı masada
olduğumu sorgularken buldum kendimi. Neyin var sorusuna ‘evde gazoz içerken
aldığım keyfin yarısı yok‘ demek çok afili bir cevap olmadığından, en
azından ortama ayak uyduruyordum. Biraz sonra, benzer durumu yaşayan bir çoğu
gibi, erkekliğin yüzde bilmem kaçı kaçmaktır'ı mütevazi bir müsadeyle yerine
getirmenin zaferi ile kalktım…
Kaç durak sonra ineceğimi hesaplayamadan
inmiştim, neyse ki yağmurda yalın ayak yürürken anlaya bilinecek hadiseler vardı,
bazıları arkadaşa yakın dostluğa uzaktı, sevişmeye yakın sevmeye uzak, paraya
yakın insanlığa uzak (…) sokak lambasının solgunluğu duygusala yakın, bu saatte
ışıkları yanan evler mutluluğa, anason kokusu yalnızlığa (…) derken bekçi Seyfi
abi'nin 'hayırmı oğlum’unu' duydum… Bizim sokak nostaljiydi ama insanları güzeldi.
Zilzurna dediğime bakmayın, bu denli hadiseler
ve bazı insanlar, zamanı geldiğinde anlamsız hatırlar arasında yerini alırlar
ama yıldızlı bir akşamda mutluluğa 5 kala ıslandığınız hiç bir sokağı
unutmazsınız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder